Ana Sayfa
5 Vakit Namaz
Esma-ül Nebi
Abdurrahman Önül
Namaz Vakitleri
Hatim
Peygamberler Tarihi
Radyo İslam
Bayanlar İçin Namaz
40 Yaşındasın
Hz. Muhammed
Allah(cc) Bizden Nasıl Bir Ahlak İstiyor
Allah'a ibadet
Ölüm Ve Ahiret
Allah Elçiler Ve Kitaplar Yollamıştır
Kuran Ahlakına Göre Müminin 24 Saati
Mutluluk Yolu İslam
İblisin Yoldan Çıkışı
Adem Aleyhisselam
İslam Tarihi
Peygamber Duaları
Nazar Kavramı
Kur'an Okumaya Başlarken
Kadınlarla Tokalaşmak Haram mı?
Hz. HIZIR (a.s) Kimdir?
Ahiret Ekinini Kimler Toplar?
Kur'an Hayatımızın Neresinde?
Allah'ın Sıfatları
Cinler
Ruh
Kaza-Kader
Resimli 99 İsim
Camiler
Dini Hikayeler
Sorular Ve Cevaplar
Dualar
Günlük Hadis Ve Dua
boşver
Rüya Tabirleri
İman Nedir?
Amentü (Tecdid-i İman ve Tecdid-i Nikah Duası)
Meleklere İman
Melekler akıllı varlıklardır
Allah'ın Varlığının İspatı
Allah Kelimesinin Kaynağı
Sohbet
Oyunlar
Sitene Sohbet Ekle
Rab İsminin Manası
Allah İle Tanrı Arasındaki Fark
Allah(c.c) ile ilgili Sözler
Aşk-ı Muhabbet
Dualar2
Video
Veda Hutbesi
 

Ahiret Ekinini Kimler Toplar?

Ahiret Harsı’nı Toplayacak Bahtiyarlar Kimlerdir?

“Hayır. Ben bu beldeyi tanıklığa çağırırım, senin serbestçe yaşadığın bu beldeyi ve tanıklığa çağırırım anne-babayı ve çocukları. Gerçek şu ki, Biz insanı acı, sıkıntı ve imtihan (ile yüklü bir hayat)a gönderdik. İnsan kimsenin kendi üzerinde güç sahibi olmadığını mı sanıyor? Övünüp duruyor: ‘Ben yığınla servet tükettim!’ (diye). Peki kimsenin kendisini görmediğini mi zannediyor?

Biz ona iki göz vermedik mi? Bir dil ve bir çift dudak. Ve ona (kötülüğün ve iyiliğin) iki yolunu da göstermedik mi? Ama o, sarp yokuş’a tırmanmayı denemedi. Bilir misin nedir o sarp yokuş? (O) esir bir boyun kurtarmak veya salgın bir açlık gününde yemek yedirmek yakınlığı olan bir yetime veya toprağa uzanıp kalmış olan (yabancı) bir yoksula. Ve imana ermişlerden ve birbirlerine sabrı ve merhameti tavsiye edenlerden olmaktır. İşte böyle kimseler Ashab-ı Yemîn/dürüstlüğe ve erdemliliğe erişmiş olanlar’dır. Bizim mesajlarımızın doğruluğunu inkara şartlanmış olanlar ise Ashab-ı Meş’eme/kötülüğe batmış kimseler’dir. Onların üzerlerine bir ateş bastırılıp kapıları kapanacaktır!” (Beled Sûresi,90/1-20.)

Beled Sûresi’nin genel muhtevasından hareketle dünyaya ahiret ekimi yapmayı “sarp yokuşu tırmanma”ya benzetebiliriz. Sûre’de beyan edildiği gibi Yüce Rabbimiz, biz mü’minlere dünyevî konforlar va’d etmemektedir. Ashab-ı Yemîn olmayı hak edebilmek ve sonsuz mutluluklar diyarı cennete vasıl olmak, türlü sıkıntılara uğramayı, bin bir meşakkatle denenmeyi gerektirmektedir. Kur’an’ın genel mesajından hareketle de şunu rahatlıkla söyleyebiliriz; “zamanların insanları hasadını toplamak üzere dünyaya ektiklerini , eksiksiz bir şekilde –hatta kat kat- sonsuzluk yurdu’nda toplayacaktır.

Hâsılı cennete giden yol “sarp bir yokuş”tan geçmektedir. Bu zorlu yokuşun tırmanılabilmesi ve yarışın kazanılabilmesi için Rabbimiz’in koyduğu kimi kurallar vardır. Yukarıda mealini verdiğimiz Sûre’nin genel mesajından öğrendiğimize göre, dünyaya saçılması gereken “ekin türleri”; bir başka ifadeyle hayırda yarışın Beled Sûresi’nde geçen temel kuralları; dayanılması gereken köşe taşları:
Birincisi; Nîmete karşı şükran görevi Sonsuz kudret sahibi Rabbimiz’in yaratıp bizlerin istifadesine sunduğu göz, kulak, dil, yaşanılabilir güzel bir dünya ve yolumuzu bulmak için ihtiyacımız olan Nebevî vahy’in rehberliği, ilk akla gelen nimetlerdir. Bu nimetlere şükredenler ahiret harsı’nın hasadını toplayacaklardır. Ahiret harsı, kendi öz benliğinin ve çevresinin tanıklık ettiği hakikati doğru okuyarak onları varlık sahnesine çıkarıp cömertçe takdim eden Yaratıcı’ya karşı erdemliliğin ve kadirşinaslığın gereği olan bir tutum içinde hayatına çeki düzen verebilenler içindir. Doğru ve yanlışın tek ölçüsünün dünyevi menfaatler olmadığı, bu alemin geçici olduğu bilinciyle hareket edenler ahiret harsı’nın hasadını toplayacaklardır.

İkincisi; Fekkü Rakabe/İnsanoğlunu varolan boyunduruklarından kurtarmak Ahiret harsı’nın sahipliğine hak kazanmak; aşkın bir Ulûhiyet ve Ubûdiyet Bilinci ile kendisini ve tüm insanlığı siyasi, iktisadi, toplumsal sömürü zincirlerinden kurtararak özgürleştirmek için çalışıp çabalamayı gerektirir. Bir başka ifadeyle kendimizi ve çevremizdeki insanları zincirlerinden kurtarmayı hayatımızın gayeleri arasına almadan sarp yokuşu geçemeyiz. Nedir bu zincirler? İnsanlığın boynunu büken günah yükleridir; açlıktır; sahipsizlik/yetimliktir; miskinliktir/evsiz-barksız kalacak kadar insani onurlardan mahrum bırakılmaktır.

Üçüncüsü, iman, sabır ve merhamet temelinde bir ümmet birliği. Bizim gibi iman edenlerle dayanışma yolları bulup güç birliği yapmaktır; birbirimize hakkı, sabrı ve merhameti tavsiye edebilecek yakınlıkta ilişkiler kurmaktır. Hak, sabır ve merhamet... işte İslâmî bir mücadelenin üzerinde durması gereken sac ayakları.

Bu genel girişten sonra, çalışmamızın asıl ekseni olan ahiret harsı’nın hasadını öte dünyada toplayacak Ashab-ı Yemîn kimlerdir? Sorusunun cevabını arayalım. Ya da soruyu şöyle de sorabiliriz: “hak, sabır ve merhamet” üzere hareket ederek insanlığa vasat, âdil bir ümmet olmanın en güzel örnekliğini sunması gereken biz müminlerin Kur’an’daki diğer isimleri ve bu isimlerin çağrıştırdığı diğer özellikleri nelerdir? Bu konu üzerinde yoğunlaşarak Rabbimiz’in Hidayet Rehberi Kur’an’da bir şuurlanma ve arınma yolculuğu yapalım.

Merhameti sonsuz olan Rabbimiz, Kur’an’ı Mubin’de ahiretin en güzel ürünlerinden nasiplenecek olan insan gruplarını açık seçik beyan etmiştir. Bu insan gruplarının sıfatları her mü’minin taşıması gereken vasıflardan oluşmaktadır. Her nimetin bir külfeti olduğu gibi, Rabbimizin öte dünyada müminler için hazırladığı ahiret harsı’nın da bir bedeli olacağı, tartışılmaz bir hakikattir. Bu bedellerin göze alınmaya değer zorlukları vardır. Fakat nihai mutluluk için -sabretmeye değer bir âkibet için- nefsimizi ve çevremizi ilahi vahyin doğruları ile arındırıp aydınlatmaktan başka çaremiz yoktur. Ancak bu şekilde kurtuluşa/sonsuz felaha erebiliriz.

Rabbimizin gönüllerimizi aydınlatan mesajına elçilik eden Kur’an’ın muhkem beyanlarına göre, şu insan öbekleri dünyada ektikleri iyilik ve güzellik tohumlarının sonucu olan Ahiret Harsı’nı toplayacaklardır:

1-Muvahhidler

İbrahim Milleti’ne tabi olanlara/onun şirke karşı köktenci tavrını sürdüren muvahhidlere Rabbimiz ahiretten sonsuza dek nasipleneceklerini va’detmiştir. Değil mi ki muvahhidler tağutlara ve onların güçlü ordularına rağmen put kırmaktan vaz geçmemişlerdir, bu dünyada; öyleyse herkesin pişmanlık içinde kıvranacağı Hasret Günü’nde sadece onların alınları parlayacaktır mutluluktan ve zor zamanda mücadele etmenin karşılığını kat kat görecekelerdir. Değil mi ki Tevhid Ehli güzellik ekmiştir bu dünyaya, öyleyse güzellik biçmesi tabiidir öte dünyada. Değil mi ki, Allah’a imanlarına zulüm karıştırmamışlardır, bu dünyada; öyleyse kendilerine en küçük bir haksızlık yapılmadan söz verildiği gibi nimetlendirilmeleri –dünyaya ektikleri ahiret ekinleri’nin hasadını toplamaları- gerekir sonsuzluk yurdu’nda.

2-Muttakiler

Dünya ve Ahiret’te mutluluk muştuları takva sahipleri içindir. Takva sahipleri en büyük başarı ve en büyük zafer olan Ahiret sevabına nail olacaklardır. Ayrıca Allah’ a karşı sorumluluk bilincine sahip olup, İman etmenin gereği olarak Akabeler’ e / sarp yokuşlarına tırmanmayı kararlılıkla sürdüren Muttakiler için dünyada da ilahi bir va’d olarak müjdeler vardır. “ Ama ahiret yurduna gelince, Biz orayı yeryüzünde büyüklük taslamayan ve bozgunculuk çıkarmak istemeyen kimselere ayırmış bulunuyoruz. Çünkü akibet/ gelecek muttakiler içindir.” ( Kasas, 28/83)

3- Güzel İşlerini Allah’a ve Ahiret’e İman’dan mahrum bırakmayanlar

Yüce Allah, insanlık için kutlu bir kurtuluş çağrısı ile, ebediyyen sağaltacak bir yarış başlatmaktadır. Bu yarışın konusu; “Allah’a ve Ahiret Günü’ne kuşkusuz iman, ve hiç durmadan, fedakarca ilahi rızayı hak etmeye çalışmak”tır. İster önceki ümmetlerden ilahi vahiy nimetine sahip olanlar olsun, isterse Kıyamet’ e kadar bozulmadan geçerliliğini koruyacak olan Kur’an’ ın günümüzdeki izleyicisi olan müslümanlar olsun, salih amelleri anlamlandıran Tevhid ve onun tamamlayıcı ögesi olan Ahiret Günü’ne kuşkusuzca, gönülden iman etmeye davet edilmektedirler.

Ahiret Günü’ ne imanı Allah’a imanın ayrılmaz bir cüzü olarak görüp, bu inancın sağladığı bilinçle salih ameller peşinde koşmak için hayatını ortaya koyan, dürüst ve erdemlilik sahibi insanların tümü Rablerinden hak ettikleri mükafatı alacaklardır. Allah’a iman ile Ahirete imanın arasını ayırıp parçalayanlara ise böyle bir kurtuluş va’di yoktur. Allah’ a ve Ahiret Günü’ ne İmanını salih amellerle güzelleştirip taçlandırarak dürüst ve erdemli işler yapan salihlerin yaptıkları boşa çıkmayacak, zayi edilmeyecektir. Fakat Allah’a ve ahirete iman etmeden yapılan iyiliklerin son tahlilde, nihai mutluluk için bir anlamı yoktur.

4- Hayatın Anlamı’nı İbadette Arayanlar

Namazlarında dikkatli ve devamlı olanlar öte dünyanın en güzel nimetlerine kavuşacaklardır. Ahiret’e kuşkusuz iman edenler, Kur’an’ın yol gösterici uyarılarına da inanırlar. Onların Ahiret inancı, zaten namazlarında dikkatli ve devamlı olmalarına da yol açmaktadır. Ahirete iman ile ubudiyet bilinci arasında doğru orantı vardır, bu inanç ve bilinçle haraket eden erdemli insanlar, namaz gibi ibadetlerini, yeryüzündeki vakarlı duruşlarında bir hayat tarzı haline getirirler; tüm yaşamlarına namaz ve onu tamamlayan salih amellerin damgasını vururlar. Kısaca ahiret ekinine sahip olmak, dünyada ibadetle arınmış bir gönlü kemale eriştirmek suretiyle Rabbimizin huzuruna çıkmaya bağlıdır.

5-Kul Hakkına Riayet Edenler

İnsanların ilahi hukukla tayin edilmiş haklarına riayet edenlerin ahiret harsından/ürününden kendilerine Allah tarafından ayrılmış değeri hiçbir dünya metaı ile ölçülemeyecek, bitimsiz mutluluk diyarları vardır. Çünkü müminler dünyaya ahiret ekini ekerek yaşamlarını anlamlı kılmışlardır. İşte dünya tarlasına ekilmesi gereken ahiret ekinlerinden biri de, kul hakkına azami dikkat göstermektir. O yüzden kul hakkı konusunda hassas davranmak, Ahiret Günü’ne iman edenlerin vazgeçilmez şiarları arasında olmalıdır. Allah’ a ve ahirete kesin olarak iman eden müminler, ilahi hukukla teminat altına alınmış olan insan haklarını çiğnemezler. Mesela, boşanmış kadınlarla ilgili keyfi kararlar vermezler. Adaletin şahidi olmayı şiar edinerek hareket ederek, kendilerini savunacak maddi ve manevi güçleri olmayan kadınların, çocukların, yetimlerin, garibanların haklarını yememeye azami gayret gösterirler. Bu hassasiyet Ahiret’ e imanın olmazsa olmaz bir şartıdır.

6-Yaptığı İyiliği Başa Kakmayanlar

Ahirete iman edenler yaptıkları iyiliği başa kakmazlar. Çünkü böyle bir davranış, muhtaç kişinin duygularını incitir; fiilin sahibinin ise, amellerini boşa çıkarır, değerini sıfırlar. Rabbimiz böylelerinin düştükleri durumu, “sağnak bir yağmur vurunca cascavlak kalıveren verimsiz kaya parçalarının haline” benzetmektedir.

7-Allah Yolunda Canla Başla Cihad Edenler

Allah yolunda, malları ile ve canları ile savaşarak şehid olanlar veya zalimler karşısında direnerek müminlere zafer hediye edenler, ahirette büyük bir ecir/ ödül alacaklardır. Allah’a ve Ahiret Günü’ ne gerçekten iman etmeyenler zaten bu salih amellere talip olup, zorluklarına göğüs germeyi göze bile almazlar. İslam Tarihi’nden ve Kur’an’ın o tarihe işaret eden ayetlerinden öğrendiğimize göre, müslümanlarla birlikte cihad için yola çıkan münafıklar, Uhud mevkiine varmadan Medine’ye geri dönmüşlerdir. Çünkü onlar Ahiret Günü’ne kuşkusuz bir imanı kalplerinde taşımadıkları için, zor zamanda görevden daima kaçmışlar, hep kısa günün kârına talip olmuşlar, yakın sefer bol ganimet sevdasının peşinde koşup durmuşlarıdır. Münafıklar acele’ye müminler sürekli olana, münafılar geçici olana müminler kalıcı olana, münafıklar dünyanın kısa süren mutluluğuna müminler ise ahiretin ebediyyen süregidecek olan bitimsiz güzelliklerine gönül vermişlerdir.

8- Müşriklere İtaat Etmeyenler

Ancak ve ancak yaratmada ve yönetmede hiçbir varlıkla denk tutulamayacak Rabbimize ait olması gereken vasıfları, insanlarca türetilmiş güçlere vererek onları Allah’ a denk tutanlar, ahiret’e yakinen inanmazlar. Allah’a ortak koşarak ilahi mesajı yalanlayan, düzmece delillerle kendi kurdukları idelojileri savunan müşriklere tabi olmamak, itaat etmemek öteki dünyanın gerçekliğine kuşkusuz iman edenler için zorunludur.

9-Musibetten İbret Alanlar

Olaylar üzerindeki Yüce Allah’ın tartışmasız rolünü, sadece öteki dünyada verilecek hesaba kuşkusuz iman edenler, gerektiği gibi takdir ederler. Halkı zalim olan kasabaların musibet ve helak edilmek suretiyle cezalandırılmasından, sadece hirette başa gelebilecek azaptan korkanlar bir ders çıkarırlar. Oysa öte dünyanın cehennem azabından izler taşıyan, bu dünyadaki başa gelen helak çeşitleri, ahireti inkar etmelerinden ötürü taşkınlık yapanlar yüzünden karyeleri/zalimlerin yerleşim birimlerini vurmuştur. Fakat karyelerin zalim halkları musibet ve helaklardan kurtulsalar da, bunu her gün alışageldikleri doğa olayları şeklinde/ neden sonuç ilişkisine göre açıklayıp, Allah’ın olaylar üzerindeki belirleyici rolünü görmemezlikten gelmişler ve gelmeye de devam etmektedirler.

10-Kötülükten Allah’a Hicret Edenler

Allah’a gereğince inanmayan ve ahiret gerçeğini tanımaktan ısrarla kaçınan toplumun milletini/ dinini, izlediği hayat tarzını terk ettiğini zindandaki arkadaşlarına anlatan Yusuf Peygamber verili olana teslim olmayıp Tevhid Dini İslam’ın itikadının gerektirdiği gibi yaşamakta bir güzel bir örnek olarak anılmaktadır. Toplumun kirliliklerine bulaşmaktansa zindanı tercih etmeyi gerektiren bu tavır, ilahi bir övgü ile Kıyamet’e kadar yaşayacak insanlık alemine numune-i imtisal olarak Kur’an’ın tertemiz sahifeleri arasında zikredilmiştir. İbrahim peygamber ve ona uyan müminlerde de dünya- ahiret dengesine dair güzel numuneler vardır. Kur’an’ı Kerim’de, Rabbimiz tarafından övgü ile dile getirilen bu şahane tercih, onların ahiret bilincini kuşanmış olmalarından güç almaktadır. Onlar “putperest toplumdan beri olma” ilkesini kendileri için tavır olarak seçmişlerdir. Müşriklerin değer verdiği şirk unsurlarını inkar etmişler, kötülüğe olan ilgilerini düşmanlık ve nefretle karşılamışlardır. Toplumun kirliliklerinden kesin bir beraat ile Allah’a hicret eden İbrahim peygamber ve arkadaşlarında, Ahiret Günü’ nü korku ve ümit ile bekleyen bütün zamanların müminleri için “ müşrik toplumun kirliliklerinden beri olup, onlardan tam bir kopuş ile ayrılmak “ hususunda güzel bir örnek bulunmaktadır.

Öteki dünyaya kesin iman eden müminler, maddi kazançlar umarak Allah’ın gazabına uğramış zalim yahudiler gibi toplumlarla dostluk kurmamalıdırlar.Allah’ ın varlığına dair kararsız bir inanç besleyen bazı kimseler, kendilerini dünyevi kazançlardan mahrum bırakır korkusu ile ilahi hakikate tam olarak teslim olmayabilirler. Müminler ise ne ilahi gazap ile cezalandırılan bir toplumu ne de onlara maddi menfaatler umarak tabi olan hakikate karşı isteksiz, yarım gönüllüleri dost edinmemelidirler. Dünya ile ahiret arasında tam tercih yapamayan, böyle kimselerlere muhabbet beslemek, dostluk gösterisinde bulunmak, onlarla yârenlik etmek doğru değildir. Kafirlerle yardakçılık manasında ilişkiler kuran, münafıklarla yarenlik eden kimseler müslümanlık iddiasında bulunsalar bile, gerçekten Allah’a hicret etmiş sayılmazlar. Kalbine imanın ışıltılarından başka bir şey koymaması gereken müminler, yarım gönüllü, kararsız ve kişiliksiz tüm insanlardan, şeytanın kol gezdiği tüm yaşam alanlarından Allah’a hicret ederek, sevgilerini ve dostluklarını nihai anlamda tevhid ve adaletin tek güvencesi olan İslam Ümmeti’ne izhar etmelidirler.

11-Adaleti Ayağa Kaldıranlar

Allah’a ve Ahiret Günü’ ne iman edenler, zina, hırsızlık, kısas gibi hadleri uygulamada gevşek davranmazlar. Çünkü ilahi hukukun ilkelerini yerine getirmede yaşanacak gevşeklik, zamanla toplumun ve tüm yeryüzünün fitnelerle ifsad olmasına yol açabilecektir. Dünyanın iyice suçlularının cenneti durumuna gelmemesi için, dünya hayatı için emredilmiş ilahi hukukun yasalarının mutlaka uygulanması gerekir. Bu nedenle dünya hayatında ilahi hukuku şahlandıran müminler, bu zor görevi tüm şeytani ayartmalara rağmen yerine getirdikleri için, Rabbimiz tarafından sonsuz mutluluklar diyarında ahiret ekini ile ödüllendirileceklerdir.

12-Tercihlerinde Ahirete Daima Öncelik Verenler Dünya arazını isteyerek bir savaşta esir almak dahi yasaklanmıştır. Rabbimiz Enfal Suresi(8), 67.ayette fidye almak maksadı ile esir almanın “ahiretin önceliği ilkesi”ni unutmak, anlamına geldiği beyan edilmektedir. Bu ayet ile, yeryüzünde iyice güçlenip ayakları yere basacak duruma gelmeden, fidye almak maksadı ile esir edinmek, peygamberimize ve tüm zamanlarda yaşayan kalbinde ahiret bilincinin beslediği güçlü bir Allah korkusu taşıyan müminlere yasaklanmıştır. Çünkü düşmana korku salacak kadar güçlü bir duruma gelmeden ve haklı bir sebebe dayanarak giriştikleri bir savaş sonucu olmadan -dünya menfaatlerini gözeterek- müminler hiç kimseyi esir edemez, hiç kimseyi tutuklayıp özgürlük haklarından mahrum bırakamaz.

Sözün özü

Dünyanın geçici hevesleri nedeni ile, insanların tamamen şeytanlara teslim olmuş, tağutlara boyun eğmiş tek bir toplum haline gelme ihtimalleri vardır. Nefsin kötülük çağrılarından güç alan bu ihtimale karşı koymada, Allah’a ve Ahiret Günü’ne gönülden iman etmek “onsuz olmaz bir manevi direniş cephesi” oluşturmaktadır. Çünkü dünya hayatında Allah’ı ve mutlak hakimiyetini unutturma konusunda bir çok “sınama vesilesi” yaratılmıştır.

Dünyaya elimizden geldiği kadar ahiret ekini ekelim. Unutmayalım ki, Rabbimizin dürüstlüğü ve erdemliliği kendisine şiar edinmiş insanlar için cennette hazırladığı nimetlere kavuşmanın yeri yurdu bu dünyadır. Bir kere verilen bu fırsatı iyi değerlendirelim...Ecel gelmeden, iş işten geçmeden, can boğaza dayanmadan azığımızı tamamlayıp, daima Rabbimizle karşılaşmaya hazır olalım...

 

Bugün 35 ziyaretçi (41 klik) kişi burdaydı!
 
 
Freekick Oyunu Link17 Ezogelin Kömüşini Ankaragücü Kankalarteam Siteekleriz Ucuz Hosting Posta Kurye Kargo
Gümüş Vadi Mahçup NET İStanbuldan hephatun
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol